Hollanda siyaseti, son yıllarda dikkat çekici bir istikrarsızlık döngüsüne girmiş durumda. Başbakan Dick Schoof liderliğindeki koalisyon hükümeti, aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders’ın göç ve iltica politikaları konusundaki uzlaşmazlıklar nedeniyle koalisyondan çekilmesiyle 3 Haziran 2025 tarihinde resmen çökmüştür. Bu olay, Hollanda siyasetinde yeni bir belirsizlik dönemini başlatmıştır. Schoof’un Temmuz 2024’te göreve başlamasından bu yana yaklaşık 11 ay içinde hükümetin düşmesi, bu kabinenin Hollanda tarihinin en kısa süreli hükümetlerinden biri olarak kayıtlara geçmesine neden olmuştur.
Krizin ana tetikleyicisi, Geert Wilders’ın partisinin “en sıkı sığınmacı politikası”nı hayata geçirme vaadiyle koalisyona girdiğini, ancak bu konuda yeterli ilerleme kaydedilemediğini iddia etmesidir. Bu iddialar, Wilders’ın koalisyon anlaşması olan “Ana Hatlar Anlaşması”na eklenmesini talep ettiği 10 maddelik katı göç planının diğer koalisyon ortakları tarafından reddedilmesiyle doruk noktasına ulaşmıştır. Bu durum, Hollanda’nın çok partili parlamenter demokrasi geleneği içinde koalisyon hükümetlerinin kırılganlığını bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Hollanda, 1918’den bu yana hiçbir siyasi partinin tek başına parlamentoda çoğunluğu sağlayamadığı köklü bir çok partili parlamenter demokrasi geleneğine sahiptir. Bu yapısal özellik, hükümetlerin daima iki veya daha fazla partinin bir araya gelerek oluşturduğu koalisyonlar aracılığıyla kurulmasını zorunlu kılar. Ülkenin yüksek orantılı temsil sistemi ve düşük seçim barajı, parlamentoda çok sayıda partinin temsil edilmesine yol açar , bu da koalisyon kurma süreçlerini genellikle uzun ve karmaşık hale getirir. Bu parçalanmış yapı, tek bir partinin çoğunluk elde etmesini fiilen imkansız kıldığından, koalisyon hükümetleri kaçınılmaz bir gereklilik haline gelir. Ancak, çok sayıda ve ideolojik olarak farklı partiler arasında uzlaşma sağlamak, hükümet kurma süreçlerini önemli ölçüde uzatır; örneğin, 2021-2022 hükümet kuruluşu 299 gün sürmüştür. Bu uzun ve zorlu formasyon süreçleri, hükümetlerin temelden kırılgan olmasına ve iç gerilimlere daha açık olmasına yol açar. Bu yapısal özellik, güncel krizin sadece anlık bir politika anlaşmazlığı değil, Hollanda siyasetinin derinlerinde yatan bir istikrarsızlık döngüsünün parçası olduğunu göstermektedir. Bu durum, gelecekteki hükümetlerin de benzer istikrarsızlıklarla karşılaşma olasılığını artırır ve uzun vadeli önemli politika reformlarının sekteye uğramasına neden olabilir.
İçindekiler
ToggleBaşbakan Dick Schoof’un liderliğindeki koalisyon, Geert Wilders’ın aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) (37 sandalye), liberal-muhafazakar Halk Özgürlük ve Demokrasi Partisi (VVD) (24 sandalye), merkezci Yeni Sosyal Sözleşme (NSC) (20 sandalye) ve popülist Çiftçi Vatandaş Hareketi (BBB) (7 sandalye) olmak üzere dört partiden oluşuyordu. Bu dört parti, 150 üyeli Temsilciler Meclisi’nde toplam 88 sandalye ile rahat bir çoğunluğa sahipti. PVV’nin koalisyondan çekilmesiyle, geriye kalan üç partinin sandalye sayısı 51’e düşmüş ve hükümet parlamentodaki çoğunluğunu kaybetmiştir.
Dick Schoof, Kasım 2023 seçimlerinde PVV’nin sürpriz zaferinin ardından başbakanlık için bir uzlaşma adayı olarak seçilmişti, çünkü koalisyon ortakları Wilders’ın doğrudan başbakan olmasına karşı çıkmıştı. Yeni Sosyal Sözleşme (NSC) partisinin desteği ise karizmatik lideri Pieter Omtzigt’in geri çekilmesinden bu yana anketlerde önemli ölçüde düşmüştür.
Wilders, koalisyonun “Ana Hatlar Anlaşması”na (hükümetin kurulduğu sırada imzalanan koalisyon anlaşması) eklenmesini istediği 10 maddelik katı bir göç planı sunmuştur. Bu planın temel maddeleri arasında şunlar yer almaktadır: sığınmacılara sınırların tamamen kapatılması, sığınmacıların geri çevrilmesi, kara sınırlarında askeri kontrollerin artırılması, mevcut sığınmacı kabul merkezlerinin kapatılması, mülteciler için aile birleşiminin geçici olarak durdurulması ve binlerce Suriyelinin ülkelerine geri gönderilmesi. PVV’nin 2023 seçim manifestosu daha da aşırı tedbirler içeriyordu; örneğin, tüm camilerin, İslami okulların yasaklanması, Kuran kullanımının yasaklanması ve devlet binalarına başörtülü girişin engellenmesi gibi. Aslında, Schoof hükümetinin koalisyon anlaşmasında zaten oldukça sıkı göç ve entegrasyon tedbirleri bulunuyordu. Bunlar arasında süresiz sığınma izninin kaldırılması, geçici oturma izni şartlarının sıkılaştırılması, reddedilen sığınmacıların mümkün olduğunca sınır dışı edilmesi, mülteci statüsündekilere sosyal konut tahsisinde önceliğin kaldırılması, aile birleşiminin otomatik olmaktan çıkarılması ve “sığınmacı dağıtım yasası”nın yürürlükten kaldırılması gibi maddeler yer alıyordu. Ancak Wilders, bu mevcut politikaların uygulanma hızını çok yavaş bulduğunu ve kendi 10 maddelik planının derhal kabul edilmesini talep ettiğini belirtmiştir.
Koalisyon ortaklarının Wilders’ın kararına tepkileri sert olmuştur. VVD lideri Dilan Yeşilgöz, Wilders’ın kararını “gereksiz ve sorumsuz” olarak nitelendirerek, “Geert’in amacı işin esasıyla ilgili değil. Asıl amacı göçmen meselesi, Hollanda’nın çıkarları ya da seçmenleri değil.” yorumunu yapmıştır. Yeşilgöz, Wilders’ın “kendi çıkarlarını ülkenin çıkarlarının önüne koyduğunu” ve “Hollanda’yı yalnız bıraktığını” ifade etmiştir. BBB lideri Caroline van der Plas, Wilders’ın kararını “tamamen sorumsuz, pervasız ve değişim umut edenler için anlaşılmaz” olarak değerlendirmiş ve “Hollanda’yı ilk sıraya koymuyor, Geert Wilders’ı ilk sıraya koyuyor” demiştir. NSC lideri Nicolien van Vroonhoven da Wilders’ın tutumunu “sorumsuz ve anlaşılmaz” olarak tanımlayarak, diğer üç koalisyon ortağının sert göçmen politikasında işbirliği yapmaya istekli olduğunu belirtmiştir.
Başbakan Dick Schoof, Wilders’ın kararını “gereksiz ve sorumsuz” olarak nitelendirmiş ve PVV bakanlarının istifasını Kral Willem-Alexander’a sunacağını açıklamıştır. Schoof, yeni bir kabine kurulana kadar “geçici hükümet” olarak görevine devam edeceğini belirtmiştir. Bu durum, Hollanda’nın 24-25 Haziran’da Lahey’de ev sahipliği yapacağı önemli NATO Zirvesi’ne geçici bir hükümetle gideceği anlamına gelmektedir.
Geert Wilders’ın, Kasım 2023 seçim zaferine rağmen başbakanlık koltuğundan feragat ederek Dick Schoof’u uzlaşma adayı olarak kabul etmesi , ancak daha sonra 10 maddelik katı göç planıyla koalisyonu tehdit etmesi ve nihayetinde çekilmesi , onun siyasi kariyerinin bir parçası olarak göç konusunu sürekli olarak siyasi gündemin en üstünde tutma ve kendi seçmen tabanına sadakatini gösterme çabası olarak yorumlanabilir. Koalisyon ortaklarının bu kararı “sorumsuz” ve “kişisel çıkar” olarak nitelendirmesi, koalisyonun içindeki güven eksikliğini ve ideolojik derin farklılıkları açıkça ortaya koyar. Schoof hükümetinin 11 ay gibi kısa bir sürede düşmesi , bu koalisyonun başından beri “Avrupa’nın en mutsuz siyasi evliliklerinden biri” olduğu ve “içsel istikrarsızlık” yaşadığı yönündeki akademik yorumları desteklemektedir. Wilders’ın bu hamlesi, son anketlerde PVV’ye olan desteğin azalması ve Ukrayna’daki savaş gibi uluslararası konuların göçün önüne geçmesiyle birlikte, göçü yeniden siyasi tartışmanın merkezine oturtma girişimi olarak da görülebilir. Bu durum, krizin sadece bir politika anlaşmazlığı olmadığını, aynı zamanda Wilders’ın siyasi kariyerinin bir parçası olarak göç konusunu sürekli olarak siyasallaştırma stratejisinin bir sonucu olduğunu göstermektedir. Bu, Hollanda’da hükümet kurmanın ve sürdürmenin ne kadar zorlu olduğunu, özellikle de aşırı sağ partilerin dahil olduğu durumlarda, bir kez daha kanıtlar ve gelecekteki koalisyon müzakerelerinin de benzer zorluklarla karşılaşacağını düşündürür.
Aşağıdaki tablo, son Hollanda hükümet krizinin temel aktörlerini ve göç politikası konusundaki pozisyonlarını özetlemektedir:
Tablo 1: Son Hollanda Hükümet Krizinin Temel Aktörleri ve Pozisyonları
| Parti Adı | Lider | Parlamentodaki Sandalye Sayısı (Koalisyon Öncesi) | Göç Politikası Konusundaki Temel Duruş |
|---|---|---|---|
| PVV (Özgürlük Partisi) | Geert Wilders | 37 | Sınırların tamamen kapatılması, aile birleşiminin durdurulması, sığınmacıların geri çevrilmesi, askeri sınır kontrolleri, mevcut sığınmacı kabul merkezlerinin kapatılması, Suriyelilerin geri gönderilmesi gibi 10 maddelik katı planın acil uygulanmasını talep ediyor. |
| VVD (Halk Özgürlük ve Demokrasi Partisi) | Dilan Yeşilgöz | 24 | Wilders’ın kararını “sorumsuz” ve “gereksiz” buluyor. Mevcut koalisyon anlaşmasındaki sıkı göç tedbirlerinin zaten uygulanmakta olduğunu savunuyor. |
| NSC (Yeni Sosyal Sözleşme) | Nicolien van Vroonhoven | 20 | Wilders’ın tutumunu “sorumsuz ve anlaşılmaz” olarak nitelendiriyor. Diğer üç koalisyon ortağının sert göçmen politikasında işbirliğine istekli olduğunu belirtiyor. |
| BBB (Çiftçi Vatandaş Hareketi) | Caroline van der Plas | 7 | Wilders’ın kararını “sorumsuz, pervasız ve değişim umut edenler için anlaşılmaz” olarak değerlendiriyor. Wilders’ın ülkeyi değil, kendini ön planda tuttuğunu ifade ediyor. |
| Toplam Koalisyon Sandalyesi (PVV çekildikten sonra) | 51 (150 sandalyeden) |
Haziran 2025’teki hükümet düşüşü, Hollanda’da göçmenlik politikası üzerine iki yıldan kısa bir süre içinde yaşanan ikinci hükümet krizidir. Önceki Başbakan Mark Rutte liderliğindeki dördüncü kabine (Rutte IV), 7 Temmuz 2023’te silahlı çatışmalardan kaçan mülteciler için önerilen aile birleşimi sınırlaması üzerinde koalisyon ortakları arasında anlaşmaya varılamaması nedeniyle istifa etmek zorunda kalmıştır. Bu düşüş, Kasım 2023’te erken genel seçimlere yol açmış ve bu seçimleri Geert Wilders’ın PVV partisi sürpriz bir şekilde kazanmıştır. Bu durum, göçün Hollanda siyasetinde giderek daha belirleyici ve hükümetleri düşüren bir faktör haline geldiğini açıkça göstermektedir.
Hollanda siyasi sistemi, yüksek orantılı temsil ve çok sayıda partinin parlamentoda temsil edilmesiyle karakterize edilir. Bu yapı, hiçbir partinin tek başına çoğunluk elde edememesine yol açar ve hükümetlerin daima karmaşık koalisyonlar aracılığıyla kurulmasını gerektirir. Bu durum, hükümet kurma süreçlerini genellikle uzun ve zorlu hale getirir; örneğin, son Rutte IV kabinesinin oluşumu 299 gün sürerek Hollanda tarihinin en uzun hükümet kuruluşu rekorunu kırmıştır. Koalisyonlar içindeki ideolojik farklılıklar ve parti disiplini, politikaların uygulanmasını zorlaştırabilir ve sık sık iç gerilimlere yol açarak hükümetlerin ömrünü kısaltabilir.
Hollanda hükümetlerinin düşüşleri sadece göçle sınırlı değildir. Örneğin, 2021’de Rutte III hükümetinin düşüşüne neden olan çocuk bakımı yardımları skandalı (“toeslagenaffaire”), hükümetin şeffaflığı, kamu hizmetlerindeki aksaklıklar ve algoritma kaynaklı ayrımcılık gibi farklı nedenlerle de hükümet krizlerinin yaşandığını göstermektedir. Bu skandalda, bir algoritma yanlışlıkla 26.000 aileyi dolandırıcılıkla suçlamış, birçoğu göçmen kökenli aileler ciddi mali sorunlar yaşamıştır. Geert Wilders’ın siyasi geçmişi de hükümet istikrarsızlığındaki rolünü pekiştirmektedir. Wilders, 2010 yılında Mark Rutte liderliğindeki azınlık hükümetinden kemer sıkma tedbirleri konusundaki anlaşmazlık nedeniyle çekilerek, koalisyonları bozma geçmişine sahip olduğunu kanıtlamıştır. Ancak son yıllarda göç, Hollanda siyasetinde giderek daha merkezi ve kutuplaştırıcı bir konu haline gelmiştir. Bu, hem ulusal hem de uluslararası gelişmelerle beslenen, toplumsal endişeleri yansıtan ve siyasi aktörler tarafından yoğun bir şekilde kullanılan bir temadır.
Hollanda’da son iki hükümetin göç politikaları nedeniyle düşmesi tesadüfi bir durum değildir. Göç, hem 2023’teki Rutte hükümetinin aile birleşimi konusundaki anlaşmazlığı hem de 2025’teki Schoof hükümetinin Wilders’ın 10 maddelik planına direnişi ile doğrudan ilişkilidir. Bu durum, göçün sadece bir politika alanı olmaktan çıkıp, Hollanda’daki siyasi aktörler, özellikle de aşırı sağcı partiler için, hükümetleri düşürme ve siyasi gündemi kendi lehlerine çevirme aracı olarak kullanıldığını göstermektedir. Wilders’ın son anketlerde PVV’ye olan desteğin azalması ve Ukrayna’daki savaş gibi yeni uluslararası konuların gündeme gelmesiyle göçün öneminin düşmesi üzerine bu hamleyi yapması , bu “siyasal araç” kullanımının stratejik bir parçasıdır. Wilders, bu hamleyle seçmenlerine göç konusundaki kararlılığını göstermeyi ve yeni seçimlerde bu konuyu tekrar merkeze oturtmayı hedeflemiştir. Bu durum, göç krizinin nesnel gerçekliğinden ziyade, onun siyasi manipülasyon potansiyelini vurgular. Bu durum, Hollanda siyasetini daha da kutuplaştırabilir ve gelecekteki koalisyon müzakerelerinde göçün “kırmızı çizgi” olma potansiyelini artırabilir, bu da uzun vadeli istikrarı daha da zorlaştırabilir ve hükümetlerin ömrünü kısaltabilir.
Hollanda’nın çok partili sistemi ve uzun koalisyon oluşum süreçleri nedeniyle, “acil” ve “çözülmesi gereken” sorunlar (konut krizi, azot emisyonları, enerji geçişi, sağlık hizmetleri, sosyal konutlar gibi) sıklıkla yeterli ve kalıcı politika yanıtları bulmakta zorlanır. Hükümetlerin sık sık düşmesi ve uzun süreli geçici hükümet dönemleri, bu sorunların politik gündemde sürekli yer almasına ancak etkili çözümler üretilememesine yol açar. Bu durum, seçmenlerin hükümetlere olan güvenini azaltabilir ve popülist partilerin “sistemi düzeltme” vaatleriyle yükselişine zemin hazırlayabilir. Wilders’ın göçü sürekli olarak gündeme getirmesi, bu “çözülemeyen sorunlar” döngüsünün bir semptomu ve aynı zamanda bir katalizörüdür; zira göç sorununun çözülememesi, diğer sorunların da göz ardı edildiği algısını güçlendirir. Bu durum, Hollanda’daki siyasi istikrarsızlığın sadece parti çatışmalarından değil, aynı zamanda ülkenin karşı karşıya olduğu yapısal sorunlara yönelik kronik politika felcinden de kaynaklandığını göstermektedir. Bu durum, Hollanda’nın uzun vadeli ekonomik ve sosyal gelişimini olumsuz etkileyebilir ve toplumsal hoşnutsuzluğu artırarak siyasi sistemi daha da kırılgan hale getirebilir.
Aşağıdaki tablo, 21. yüzyılda Hollanda’da yaşanan hükümet düşüşlerinin temel nedenlerini ve ilgili kabineleri sunmaktadır:
Tablo 2: Hollanda’da Hükümet Düşüşlerinin Tarihsel Nedenleri ve Örnekleri (21. Yüzyıl)
| Kabine Adı | Başbakan | Görev Süresi (Yaklaşık) | Temel Düşüş Nedeni | İlgili Partiler (Düşüşte Rol Oynayan) |
|---|---|---|---|---|
| Balkenende I | Jan Peter Balkenende | 339 gün | Koalisyon içi anlaşmazlıklar (özellikle LPF’nin iç sorunları) | CDA, LPF, VVD |
| Balkenende II | Jan Peter Balkenende | 3 yıl, 41 gün | D66’nın güven oylaması sonrası çekilmesi (Bakan Ayaan Hirsi Ali’nin vatandaşlığı ve göç politikalarıyla ilgili tartışmalar) | CDA, VVD, D66 |
| Balkenende III | Jan Peter Balkenende | 230 gün | Geçici hükümet (Balkenende II’nin düşüşü sonrası) | CDA, VVD |
| Balkenende IV | Jan Peter Balkenende | 3 yıl, 234 gün | Kemer sıkma tedbirleri ve Afganistan’daki askeri misyon konusunda anlaşmazlık | CDA, PvdA, CU |
| Rutte I | Mark Rutte | 2 yıl, 22 gün | Kemer sıkma tedbirleri konusunda PVV’nin desteğini çekmesi | VVD, CDA (PVV’nin dışarıdan desteği) |
| Rutte II | Mark Rutte | 4 yıl, 355 gün | (Seçimle sona erdi, düşmedi) | VVD, PvdA |
| Rutte III | Mark Rutte | 4 yıl, 76 gün | Çocuk bakımı yardımları skandalı (“toeslagenaffaire”) | VVD, CDA, D66, CU |
| Rutte IV | Mark Rutte | 2 yıl, 174 gün | Göç politikaları (özellikle aile birleşimi sınırlaması) konusunda anlaşmazlık | VVD, CDA, D66, CU |
| Schoof | Dick Schoof | 11 ay | Göç politikaları (Wilders’ın 10 maddelik planı) konusunda PVV’nin koalisyondan çekilmesi | PVV, VVD, NSC, BBB |
Hollanda’da uzun süredir devam eden konut krizi, halk arasında “daha fazla insana değil, daha fazla eve ihtiyacımız var” gibi söylemlerin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Toplumda, göçmenlerin konut edinmede öncelik aldığına dair güçlü bir algı bulunmaktadır. Ülke nüfusunun kısa sürede 15 milyondan 18 milyona yükselmesi, büyük ölçüde göçten kaynaklanmış ve bu durum, konut kriziyle doğrudan ilişkilendirilmiştir. Eğitim ve sağlık gibi kamu hizmetleri üzerindeki artan yük ve bu hizmetlerin kalitesindeki algılanan düşüş, göçmenlik karşıtı duyguları körüklemektedir. İşgücü piyasası dinamikleri de bu algıyı etkilemektedir: Batılı ülkelerden gelen vasıflı işgücü göçmenleri (örn. ABD, İngiltere, Japonya) ekonomiye önemli katkı sağlarken , sığınmacılar ve aile birleşimi yoluyla gelen göçmenler, zayıf işgücü piyasası entegrasyonu ve sosyal yardımlara bağımlılık nedeniyle mali yük olarak algılanabilmektedir. Bu durum, Hollanda’nın yaşlanan nüfusu ve işgücü açıkları nedeniyle göçe ihtiyaç duymasına rağmen, kamuoyunda göçün maliyetleri ve toplumsal hizmetler üzerindeki baskısı konusunda endişelerin artmasına yol açmaktadır.
Hollanda toplumunda, geleneksel yaşam tarzlarının ve kültürel kimliğin göçmenlik nedeniyle değiştiği yönünde yaygın bir endişe mevcuttur. Bu, Sinterklaas geleneğindeki değişimler, kiliselerin boşalması ve camilerin artması gibi somut örneklerle ifade edilmektedir. Bazı bölgelerin kültürel olarak daha fazla “Türkiye’ye benzemesi” gibi algılar, kültürel kimlik endişelerini ve yabancı düşmanlığını artırmaktadır. Göçmenlerin entegrasyonu konusundaki zorluklar (dil ve kültürel bariyerler) ve bazı göçmen gruplarının toplumsal kurallara uymadığı veya sadece ülkenin avantajlarından yararlandığı yönündeki algılar, hoşnutsuzluğu artırmaktadır. Akademik araştırmalar, göçmen karşıtı tutumların sosyo-ekonomik statü (düşük eğitimli ve yaşlı bireylerde daha fazla eğilim) ve kültürel endişelerle (geleneksel değerlere tehdit algısı) ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu faktörler, göçmenlik karşıtı söylemin güçlenmesine ve aşırı sağcı partilerin bu duyguları mobilize ederek siyasi başarı elde etmesine zemin hazırlamaktadır.
Hollanda’daki hükümet krizi, sadece iç siyasi bir mesele olmanın ötesinde, Avrupa ve uluslararası ilişkiler üzerinde de önemli yansımalara sahiptir. Krizin, Hollanda’nın 24-25 Haziran’da Lahey’de ev sahipliği yapacağı önemli NATO Zirvesi’nden sadece haftalar önce patlak vermesi, ülkenin uluslararası sahnedeki konumunu ve karar alma süreçlerini belirsizliğe sürüklemiştir. Zirveye geçici bir hükümetle gidilmesi, Hollanda’nın bu kritik dönemde tam kapasiteyle temsil edilememesi anlamına gelebilir.
Hollanda’daki bu siyasi istikrarsızlık, Avrupa genelindeki aşırı sağ hareketler tarafından yakından izlenmektedir. Portekiz’deki Chega ve Almanya’daki AfD gibi partiler, Wilders’ın koalisyonu dağıtma hamlesini kendi ülkelerindeki benzer taktikler için bir emsal olarak görebilirler. Hollanda’daki krizin diğer Avrupa ülkelerinde de benzer siyasi dalgalanmalara yol açması, kıta çapında siyasi oynaklığın artmasına neden olabilir. Bu durum, Avrupa Birliği’nin (AB) bütünlüğünü ve ortak politika oluşturma kapasitesini test edebilir. Hollanda, AB içinde etkili bir koalisyon kurma ve uzmanlık katkısı sağlama konusunda önemli bir role sahip olmuştur. Ancak iç siyasi belirsizlik, ülkenin AB politikaları üzerindeki etkisini zayıflatabilir ve bu da daha geniş Avrupa entegrasyonu çabalarını olumsuz etkileyebilir.
Ekonomik olarak, Hollanda ekonomisi AB ticaretinin önemli bir dayanağıdır. Uzun süreli bir liderlik boşluğu, tedarik zincirlerini aksatabilir, düzenleyici kararları geciktirebilir ve yabancı yatırımları caydırabilir. Otomotiv, teknoloji ve kimya gibi AB çapında ticarete bağımlı sektörler özellikle savunmasızdır. Almanya’nın DAX endeksi gibi büyük Avrupa endeksleri, Hollanda’daki istikrarsızlığa karşı hassasiyet göstermiştir. Euro’nun kendisi de bu siyasi belirsizlikten etkilenmektedir. Politik istikrarsızlık, EUR/USD döviz kurlarında oynaklığı artırmış, bu da Euro bölgesinin ekonomik istikrarı için riskler yaratmıştır. Yatırımcılar, bu tür bir kaos ortamında riskleri azaltmak için savunma sektörlerine yönelme, para birimi hedgingleri ve coğrafi çeşitlendirme gibi stratejiler benimsemek durumunda kalabilirler. Hollanda’daki iç politika belirsizliği, uluslararası düzeyde de ekonomik beklentileri olumsuz etkileyen bir faktör haline gelmiştir.
Hollanda’da Dick Schoof hükümetinin düşüşü, ülkenin siyasi sisteminin doğasında var olan kırılganlıkları ve göç meselesinin giderek artan merkeziyetini bir kez daha ortaya koymuştur. Krizin temel nedenleri, aşırı sağcı PVV lideri Geert Wilders’ın katı göç politikaları talepleri ile koalisyon ortaklarının bu taleplere karşı çıkışı arasındaki uzlaşmazlıktır. Bu durum, Hollanda’nın çok partili parlamenter sisteminin getirdiği koalisyon kurma ve sürdürme zorluklarını yansıtmaktadır.
Önümüzdeki dönemde erken seçimlerin yapılması kaçınılmaz görünmektedir, ancak bu sürecin Ekim ayından önce tamamlanması pek olası değildir ve yeni bir hükümetin kurulması aylar sürebilir. Bu durum, Hollanda’nın önemli iç ve dış politika gündemlerini geçici bir hükümetle yürütmek zorunda kalacağı anlamına gelmektedir. Mevcut anketler, PVV’nin hala en güçlü parti olduğunu, ancak Yeşil/Sol ittifakı (GL/PvdA) ve VVD gibi rakiplerinin de yakın takipte olduğunu göstermektedir. Bu durum, yeni seçimlerin de yakın geçeceğini ve yine karmaşık koalisyon müzakereleri gerektireceğini düşündürmektedir.
Hollanda’nın iç ve dış politikadaki konumu için uzun vadeli çıkarımlar mevcuttur. Sürekli hükümet istikrarsızlığı, ülkenin konut, iklim değişikliği ve işgücü piyasası gibi acil sorunlara kalıcı çözümler üretmesini zorlaştırabilir. Bu durum, seçmenlerin siyasi sisteme olan güvenini daha da aşındırabilir ve popülist hareketlerin güçlenmesine zemin hazırlayabilir. Uluslararası alanda ise, Hollanda’nın AB ve NATO gibi platformlardaki etkinliği, iç siyasi belirsizlik nedeniyle zayıflayabilir. Özellikle göç politikaları konusundaki aşırı sağcı eğilimlerin devam etmesi, ülkenin Avrupa içindeki imajını ve işbirliği kapasitesini olumsuz etkileyebilir. Hollanda’nın siyasi geleceği, önümüzdeki seçimlerin sonuçlarına ve yeni bir koalisyonun ne kadar istikrarlı olabileceğine bağlı olacaktır.
İlgili işletme bulunamadı
© Rehberim.nl
En iyi deneyimleri sunmak için, cihaz bilgilerini depolamak ve/veya erişmek amacıyla çerezler gibi teknolojiler kullanıyoruz. Bu teknolojilere onay vermeniz, bu sitedeki tarayıcı davranışları veya benzersiz kimlikler gibi verileri işlememize olanak tanıyacaktır. Onay vermemek veya onayı geri çekmek, belirli özellikler ve işlevler üzerinde olumsuz etki yaratabilir.